Sivil Toplum Kuruluşları İçin Gönüllülüğün Önemi

05 Temmuz 2023 | 1594 Defa Görüntülendi

Sivil Toplum Kuruluşları İçin Gönüllülüğün Önemi

Gönüllülük kavramı, pek çok ülkede geleneksel inançlar ve topluluk adetleriyle iç içe geçerek ortaya çıkmıştır. Dünya’da gönüllülük olgusunun/kavramının farklı tezahürlerini görmemiz mümkündür.

Gönüllü kelimesi, İslâmiyet öncesi eski Türk devletlerinde ve İslâmiyet sonrası Türk devletlerinde ilk olarak merkezi orduya gönüllülük esasına dayalı olarak katılan yardımcı güçleri anlamlandırmak için kullanılmıştır. Sonraları ise gönüllülük hareketi, daha çok İslâmiyet’e davet faaliyetleri ve insani ihtiyaçların giderilmesi, bayındırlık işlerinin halledilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Öte yandan 12. ve 13. yüzyılda İngiltere’de gönüllüler eliyle 500 hastane kurulurken, Fransa’da ‘voluntaire’ ismiyle anılan gönüllülüğün, askere ‘gönüllü’ olarak katılmak anlamında kullanıldığını görmekteyiz. Yaşadığımız coğrafya için gönüllülük kavramı, ‘Gönül’ kelimesi ile hayatımıza girmeye başlamış ve günden güne farklı konuları ve boyutlarıyla genişleyerek günümüze kadar gelmiştir. Bu toprakların mayalarından biri olan Kutadgu Bilig’de de gönül/könül kelimesine sıkça yer verilmesi, bu kavramın insani olarak kültürümüzün insanlığa söyleyeceği en kıymetli söz olduğunu ve davranış biçimi olarak köklü bir duruş sergilediği ve sergileyeceğini apaçık ifade etmektedir. 

Gönüllülüğün, kavramsal olarak ise dünyada mutabık kalınmış bir tanıma henüz kavuşmadığını görmekteyiz. Ancak Birleşmiş Milletler‘in 2018 yılında yayımladığı rapordaki tanımı, bu anlamda geçerli kabul edebiliriz. Raporda gönüllülük, ‘‘Bireyin kendi özgür iradesiyle, maddiyata dayanmayan bir motivasyon ile ailesi ya da yakın çevresi dışındaki bireylerin ve/veya diğer canlıların yararına yönelik gerçekleştirdiği faaliyetlerdir’’ şeklinde tanımlanmıştır.

Gönüllülük, bireyden topluma doğru her katmanda ciddi manada kazanımlar sağlatmaktadır. Ayrıca kurumlar için çok önemli bir kaynak teşkil etmektedir. 

Bireysel Kazanımlar: Gönüllülük; kişilere görev aldıkları süre zarfında özgüven kazandırır, yeni yetenekler keşfetmesine ve geliştirmesine fırsat verir. Kariyerine katkı sağlarken, sosyal çevresinin genişlemesine de önemli ölçüde alan açar. Gönüllü olan kişi, toplumsal bir sorunun çözülmesinde rol oynadığı için toplum nezdinde bir statü kazanır ve önemli bir parça haline gelir. Gönüllü davranışı sonrası manevi bir tatmin sağlar. Bunu Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin en üst basamağı olan kendini gerçekleştirme ile açıklamak da mümkündür. Çünkü gönüllülük özünde altruistik bir eylem/duygudur. Bireye, toplumun diğer kesim ve kültürleriyle tanışma fırsatı sunan gönüllülüğün, zihinsel dönüşüm ve olgunluğa sunduğu katkı yadsınamaz ölçüdedir.

Toplumsal Kazanımlar: Gönüllülüğün yaygın olması, toplum içerisinde sürdürülebilir bir iyilik felsefesi ve anlayışının yaygın olması anlamına gelmektedir. Toplumda imece ve dayanışma ruhuna katkı sağlayan gönüllülük, ulaşılması zor olan ihtiyaç sahibi kitlelerin farkındalığına ve hizmet ulaştırılmasına alan açmaktadır. Demokrasinin gereği olan toplumsal katılıma çok önemli bir örnek teşkil eden gönüllülük, toplumdaki bireylerin birbirlerini anlaması ve empati duygusunun gelişmesi için de değerli bir unsurdur. Yapılan araştırmalar da gönüllülüğün kalkınmaya olan katkısının git gide arttığını göstermektedir.

Sivil toplum kuruluşlarının iki önemli temel gücü vardır. Bunlardan birisi bağış toplayabilmesi, diğeri ise gönüllü insan kaynağı çalıştırabiliyor olmasıdır. Günümüzde özellikle küçük ve orta ölçekli STK’ların, bu güçlerinin farkında olmaları onları büyük oranda rahatlatacaktır. Çünkü kuruma kazandırılan her yeni gönüllü, yeni fikirlerle ve enerji ile gelir. Kurumların üzerinde atalet birikmemesi, taze, genç ve dinç kalmaları için bu büyük bir fırsat demektir. Gönüllü sayısı fazla olan STK’ların, toplum ile daha çok ilişki kurabilen ve temasta kalabilen kurumlar olarak ayakları yere sağlam basabilir. İhtiyaç duydukları anda her köşede görünürlüğünü sağlayacak ve kampanyaların yayılımını bilabedel sağlayacak bir kitlenin olması, kurumlar açısından çok büyük bir kazanımdır. Toplumda STK’lar ile ilgili muhtemel olumsuz algıların veya oluşan intibaların engellenmesi ve mücadele edilmesi için de gönüllüler olmazsa olmaz bir yerde durmaktadır. Çünkü kurumu iyi tanıyan, denetleyen, aktif katılımcısı olarak yer alan gönüllüler, kurumun savunuculuğunu en iyi yapacak olan kişilerdir. 

Dünya genelinde trendlere bakıldığında STK’lar, ‘profesyonel çalışan az, gönüllü çok’ insan kaynağı modeline doğru hareket etmektedir. Bu yaklaşımdan hareketle STK’lar, bünyesinde barındırdığı meslek sahibi veyahut nitelikli gönüllü olarak tanımlayacağımız herhangi bir konuda tematik bir uzmanlık desteği sağlayan gönüllüleri ile önemli bir değer üretmektedir. Daha fazla gönüllü ile çalışan STK’lar, buraya profesyonel kadro insan kaynağı gideri olarak ayırdığı bütçesi ile kendi faaliyet alanında daha fazla yararlanıcıya ulaşacak şekilde planlamalarını genişletebilir. Bu yaklaşımı ana çalışma şekli haline getiren STK’lar, Türkiye’de ve dünyada başarıya ulaşan STK’lar olarak karşımıza çıkmaktadır. 

STK’lar, her gönüllünün değerli olduğunu ve değerlendirilmesi gerektiğini asla unutmamalı; kendi ölçeği, faaliyet alanı, şartları vb. unsurları göz önünde bulundurarak bir gönüllü yönetim sistemi geliştirmeli, gönüllüleri ile sürdürülebilir bir ilişki içerisinde bulunmalıdır. Çünkü STK’nın hayatta kalması, temelde gönüllülerinin aktif varlığına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Arif MUŞTU
İşletme Doktora Öğrencisi, İstanbul Ticaret Üniversitesi
Gönüllü Yönetimi Müdürü, Türkiye Yeşilay Cemiyeti

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir ve STMÜ’nün editoryal politikasını yansıtmayabilir.